rasimyilmaz08 @ hotmail.com

KARA SAPLI PASLI BIÇAK GİBİDİR!..

24 Ocak Kararları, 24 Ocak 1980 tarihinde ekonominin devlet işlerinden ayrılarak ekonomik işleyişin, özel sektörün yetki ve sorumluluğunu öngören bir program olarak ortaya atıldı.

 

Dahası Cumhuriyet dönemi boyunca uygulanmakta olan “karma ekonomi” olarak adlandırılan ekonominin, devlet etkisinin kaldırılarak özel teşebbüsün söz sahibi olmasını benimseyen bir program olarak hayatımıza sokulmak istendi.

Bu program, sözde rekabetin piyasayı yönetmesi, serbest piyasa kapitalizmini ve serbest ticareti esas alan, devletin sadece bir kriz anında acil ve keskin müdahaleler yapmasının dışında, piyasadan tamamen çekilmesini öngörmekteydi. Bunun günümüzdeki karşılığı ise neoliberalizm olarak adlandırılmaktadır.

 

24 Ocak kararlarının Ortaya Çıkışı

1978-79 döneminde iktidarda olan Ecevit hükümeti, işbirlikçi yerli ve yabancı sermayenin baskılarına daha fazla dayanamayarak istifa etti. Ardından 1979 yılında Süleyman Demirel başkanlığında kurulan yeni hükümet, DPT Müsteşarlığı'na getirdiği Turgut Özal'a yeni bir ekonomik istikrar programı hazırlama görevi verdi. Özal’ın başkanlığında hazırlanan istikrar programı kısa sürede hazırlanarak 24 Ocak 1980'de kamuoyuna açıklanmasıyla böylece ekonomi literatürüne de girmiş oldu.

Özetle 24 Ocak Kararları'nın içeriği:

1.%32,7 oranında devalüasyon (değer düşürme) yapılması.

2.Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınarak, KİT'lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımlarının sınırlandırılması.

3.Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonların kaldırılması.

4.Dış ticaret serbestleştirilerek yabancı sermaye yatırımları teşvik edilip kâr transferlerine kolaylık sağlanması.

5.Yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinin desteklenmesi.

6.İthalat kademeli olarak libere edilerek ihracat; vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre farklılaşan teşvik sistemi ile teşvik edilmesi vb…

12 Eylül genellikle insan hakları ve demokrasi yönüyle ön plana çıkarılırken 24 Ocak kararları hep göz ardı edilmiştir.

 

Oysaki 24 Ocak kararları alındığında çeşitli siyasi parti, sendika ve kitle örgütlerinin, grevlerin, sokak eylemlerinin baskısı sonucu uygulama alanı bulamayınca toplum terörize edilerek 12 Eylülün koşulları olgunlaştırılmaya çalışıldığı herkes tarafından kabul gören bir durumdur. Nitekim Kenan Evren, 7 Ocak 1991 tarihli Milliyet’te:

’’Eğer 24 Ocak kararları denen kararların arkasından 12 Eylül dönemi gelmemiş olsaydı, o tedbirlerin fiyasko ile sonuçlanacağından hiç şüphem yoktu. Böyle sıkı bir askeri rejim sayesinde o tedbirler meyvesini vermiştir’’.şeklindeki açıklamasıyla 12 Eylülün en önemli yapılma gerekçelerinden birisini de böylelikle itiraf etmiş oluyordu.

O günlerde 12 Eylül darbesini gerçekleştiren diktatörlük; siyasi partileri, sendikaları kapatıyor, geniş bir gözaltı ve tutuklama furyası başlatıyor ama nedense 24 Ocak kararlarının mimarı Turgut Özal’a ve kadrosuna hiç dokunmuyordu. Hatta Ulusu hükümetinin Başbakan Yardımcılığına kadar getirilerek 1982’ye kadar ekonomiyi idare etmesine olanak sağlanıyor. Dahası 24 Ocakta uygulamaya konan, ama bir türlü uygulanamayan program 12 Eylül sonrası ezilmiş sol, susturulmuş toplum yaratılarak uygulamanın önündeki bütün engeller kaldırılmış oluyordu. Devamında Özal’lı (ANAP) yılları ve sonrasını zaten biliyorsunuz…

 

Özetle söylemek gerekirse, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Danışmanı olan (şu anki görevini bilmiyorum)  Paul Henze’nin ’’Bizim oğlanlar’’ dediği cunta tarafından gerçekleştirilen 12 Eylül darbesi, 24 Ocak Kararları adı verilen ABD patentli neoliberal politikaları uygulamak, ülkemizi ABD emperyalizminin sadık kölesi durumuna getirebilmek için yapılmıştır. Bu nedenledir ki uzunca yıllar ve hala bugün her kesimden ABD karşıtlarına, kan kusturulmaktadır. Düşünen, sorgulayan, araştıran herkes potansiyel suçlu olarak görülmektedir.

Yine 1982 anayasası hazırlandığı dönemde, 24 Ocak kararlarıyla ilgili görüşlerini, 24 Ocak 1993 tarihinde eli kanlı katiller tarafından katledilen Uğur Mumcu, 1 Ağustos 1982 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazısında şöyle ortaya koyuyordu:

‘‘24 Ocak Kararları, ekonomik düzeni serbest piyasa ekonomisine dönüştürmek istiyordu. ’’Aldıkaçtı Anayasası’’ ise bu 24 Ocak Kararları’na uygun bir Anayasa düzeni getirmektedir. Bu yüzden Anayasa tasarısını, ’’24 Ocak Anayasası’’ olarak adlandırmak olasıdır.(…) …’’Aldıkaçtı Anayasası’’, siyasal felsefesi ile tam bir ’’İşveren Anayasası’’ görünümündedir. İşveren örgütlerinin önerileri, olduğu gibi Anayasa tasarısına yansımıştır. Tercüman Gazetesi Yönetim Kurulu İkinci Başkanı –yani Kemal Ilıcak vekili- Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı ise bu Anayasa kargaşasının en önde gelen simgesidir. Özal, özel teşebbüsün ekonomik ayağını, Aldıkaçtı ise hukuk ayağını oluşturmaktadır. ’’İktisadi ve hukuki düzen’’ gerek Özal, gerekse Aldıkaçtı’da tam tanımını bulmaktadır. Basın özgürlüğüne getirilen özgürlükleri yok edici sınırlama, siyasal partiler, dernekler ve sendikalar için öngörülen kısıtlamalar, tam anlamı ile işverenlere açık bir Anayasa’nın oluşturulmak istendiğini ortaya koyuyor.(…) Bu Anayasa’nın temel doğrultusu ve Anayasa’nın bütününe egemen olan anlayış, grevleri pratikte iyice işlemez hale sokacaktır.(…) … ’Aldıkaçtı Anayasa’sının tek eksiği, TÜSİAD ve TİSK’i (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) Anayasa’ya yerleştirmeyişidir herhalde.’’

Olay gayet net ve açıktır. Öyle ki, 12 Eylül faşist darbesi olduğunda, dönemin Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Halit Narin, “Bugüne kadar işçiler güldü şimdi gülme sırası bizde” demekten kendini alamamıştır.

 

Yani 12 Eylülcülerin hep o dört elle sarıldıkları ‘oluk oluk akan kan’ gerekçesinden bahsetmemiştir. Çünkü 12 Eylülün gerçekleşme gerekçesini, Narin herkesten daha iyi bilmektedir. Demek ki sebep akan kan değildir. Nitekim bir gün önce bu ülkede; tabiri caizse kan gövdeyi götürürken, olaylar bir gecede suyun bentten kesildiği gibi kesilmiş olması oldukça düşündürücüdür.

24 Ocak kararları 1980 12 Eylülünden bu yana hız kesmeden her geçen gün sistemli bir şekilde uygulanmaktadır. Özelleştirme politikalarıyla Kamu İktisadi Kuruluşları’nın (KİT) çökertilmesi ve haraç mezat elden çıkarılması süreci devam etmektedir.

Diğer taraftan emekçilerin örgütlü mücadeleyle direnme olanakları ise12 Eylül sopasıyla tümüyle ortadan kaldırılmış, grevli-toplu sözleşmeli sendikal haklar gasp edilmiş, sendikalar işlevsizleştirilmiştir…

Kısacası, 24 Ocak Kararları üretime dönük yatırımı benimsemeyen, ulusal bir sanayi oluşturmayı ve planlı bir üretim ekonomisiyle kalkınmayı hedeflemeyen; özelleştirmeci, dışa bağımlı ve yabancı sermayeye tapınan, emek düşmanı neoliberal bir modeldir.

Bu uygulamaların sonucu olarak Eğitim ve sağlık hizmetleri başta olmak üzere giderek tüm kamu hizmetleri ticarileştirilmiştir…

Bugün Türkiye’nin dört bir yanında HES’lere ve madenlerin peşkeş çekilmesine karşı gelişen tepkiler, aslında geç kalınmış tepkilerdir. Bütün bunların temelinde 24 Ocak ekonomik kararlarının uygulanma prensipleri vardır. Tüm yer altı ve yerüstü zenginliklerimiz özelleştirme adı altında emperyalistlerin hizmetine açılmış birer birer küresel sermayenin eline geçmiştir…

Bugün kişi başına düşen milli gelirin on bin doların üzerinde olduğunu söyleyenler, ulusal gelirden Türkiye emekçilerin, emeklilerin, küçük esnaf ve zanaatkârların aldığı payın ne olduğunu, yerli ve yabancı tefecilerin aldığı payın katlanarak nerelere ulaştığını açıklamıyorlar.  

Sonuçta,  emperyalizm ile işbirliği içindeki bir avuç zengin daha zengin, geniş halk yığınları ise giderek daha da yoksullaşmış, işsizlik her geçen gün biraz daha artmıştır.

Bugün 12 Eylül’le hesaplaşma iddiasında olanlar 24 Ocak kararlarını sorgulamadan, 12 Eylülle hesaplaşma iddiaları havada kalacaktır.

24 Ocak Karaları, AKP ve Diğerleri:

12 Eylülden sonra iş başına gelen tüm iktidarlar, Özal’ın yolundan yürüyerek 24 Ocak Kararlarını uygulamışlardır. Hatta Özal’ın izinden yürümenin de ötesinde ABD’nin direktifleri doğrultusunda ABD’nin yetiştirdiği Kemal Derviş ithal edilerek sermayeye daha şirin gözükmenin yolları bile denenmiştir. Ancak hakkını vermek gerekirse bu konuda hiçbir iktidar bu kararları uygulamada AKP kadar cesur ve becerikli olamamışlardır. 12 Eylülün ürünü olan AKP, 24 Ocak kararlarını uygulamadaki kararlılığı sonucudur ki TEKEL’den Sümerbank’a kadar yüzlerce ülke değerlerini, yer altı ve yerüstü zenginliklerimizi‘babalar gibi”    satmış, satmaya devam etmektedir!... Bundan ötürüdür ki sermaye tarafından tereddütsüz desteklenmektedir.

Özelleştirmeye, taşoranlaştırmaya, yabancı hegemonyasına, kısaca 24 Ocak Kararlarına karşı olmayan hiçbir kişi, grup ve partinin AKP ve AKP zihniyetinden farkı yoktur…

İşte Prof Dr. Rona Turanlı’nın CİMER’i kaynak göstererek AKP’nin 18 yılda sattığı   kurumlar, yerler ve fabrikalar:

 

SATILAN TERMİK SANTRALLER

1. Seyitömer Termik Santrali

2. Kangal Termik Santrali

3. Yatağan Termik Santrali

4. Çatalağzı Termik Santrali

5. Yeniköy Termik Santrali

6. Orhaneli Termik Santrali

7. Tunçbilek Termik Santrali

8. Soma Termik Santrali

 

SATILAN HİDROELEKTRİK SANTRALLERİ

1. Ataköy Hidroelektrik

2. Beyköy Hidroelektrik

3. Çıldır Hidroelektrik

4. İkizdere Hidroelektrik

6. Kuzgun Hidroelektrik

6. Mercan Hidroelektrik

7. Tercan Hidroelektrik

8. Murgul Hidroelektrik

9. Denizli Jeotermal Santrali

 

SATILAN ŞEKER FABRİKALARI

1. Kırşehir Şeker Fabrikası

2. Turhal Şeker Fabrikası

3. Çorum Şeker Fabrikası

4. Elbistan Şeker Fabrikası

5. Muş Şeker Fabrikası

6. Erzincan Şeker Fabrikası

7. Erzurum Şeker Fabrikası

8. Afyon Şeker Fabrikası

9. Bor Şeker Fabrikası

10. Alpullu Şeker

 

SATILAN TEKEL BİNALARI

1. Adana

2. Ballıca

3. Bitlis

4. İstanbul Sigara

5. Malatya.

6.Tokat

7.Yavşan Tuzlası

8. Ayvalık Tuzlası

9. Çamaltı Tuzlası

10. Çankırı K Tuzlası

11. Tuzluca Tuzlası

12. Sekili Tuzlası

13. Kağızman Tuzlası

14. Kaldırım Tuzlası

15. Kayacık Tuzlası

 

SÜMER HOLDİNG'E BAĞLI SATILAN ŞİRKETLER

1. Mazıdağ Fosfat Tesisleri

2. Adıyaman İşletmesi

3. Malatya İşletmesi

4. TÜMOSAN İşletmesi

5.Bakırköy Konfeksiyon San.

6. Çanakkale Sentetik Deri İşletmesi

7. Diyarbakır İşletmesi

8. Beykoz Deri Kundura İşletmesi

9. Sarıkamış Ayakkabı İşletmesi

 

SATILAN LİMANLAR

1. Mersin Limanı

2. İskenderun Limanı

3. Samsun Limanı

4. Bandırma Limanı

5. Derince Limanı

6. Salıpazarı Limanı (Galataport)

7. Tekirdağ Limanı

8. Çeşme Limanı

9. Kuşadası Limanı

10. Dikili Limanı

11. Trabzon Limanı

 

DİĞER SATILAN ŞİRKETLER

1. Seyitömer Linyitleri

2. Güney Ege Linyitleri

3. Murgul Bakır İşletmesi

4. Samsun Bakır İşletmesi

5. Yeniköy Linyitleri İşletmesi

6. Bursa Linyitleri İşletmesi

7. Sakarya Traktör Sanayi

8. Ereğli Demir ve Çelik

9. Eti Alüminyum

10. Eti Bakır

11. Eti Elektrometalurji

12. Eti Gümüş

13. Eti Krom

14. Gübre Fabrikaları

15. PETKİM

16. TÜRK TELEKOM

18. TÜPRAŞ

19. SEKA Kâğıt Fabrikası"

 

Şu asla unutulmasın ki 24 Ocak kararları bu Ülkenin böğrüne saplanmış̧ kara saplı, paslı bir bıçak gibidir…