Ankara Mamak İlçesi Üreğil Mahallesi'nde oturuyordum.
Rahmetli annem yanımda kalıyordu. 24 Ocak 1993 Pazar günüydü. Yani bundan tam 31 yıl önce…
Günlerden Pazar olduğu için sözde öğlene kadar yatıp uyuyacaktım. Ama annem bir türlü uyutmadı. Evimiz sobalı olduğu için evde çıra tükenmiş, sobayı tutuşturamıyormuş. Odunluktan çıra getirmemi istiyordu. O da haklı, çünkü “Ankara kar altında”, ve soba sönünce ev soğumuş yaşlı kadın üşüyor. Çıra kalmayınca da sobayı tutuşturamıyor. Kalkıp alt kat arka taraftaki bodrumdan çıra getirmem gerekiyordu.
Birkaç kez odamın kapımı çalıp uyarması üzerine söylene söylene nihayet kalkabildim… Aşağı inip odunluktan çıra kütüğünü dışarı çıkarıp balta ile parçaladım. Tam toparlıyordum ki annemin, benden tarafta olan arka balkondan sesi geldi.
-Rasim, Rasim, vuy toprak başıma gördün ne oldu!... Telaşla:
-Anne ne oldu? diye sordum ama annem bana cevap vermek yerine balkonda hızlı hızlı bir o yana bir bu yana ellerini dizlerine vurarak koşturuyor. Bir taraftan da:
-Vah, vah, vah! Ocağınız sönsün, elleriniz kırılsın diye beddua ediyordu.
Merakımdan çatlayacağım en sonunda bağırarak ne olduğunu sordum.
O yine koşturma arasında:
-Uğur Mumcu’yu öldürdüler! Uğur Mumcu’yu öldürdüler elleri kırılsın! diye beddualarına devam etti.
O anda elimden balta düşüverdi… Bir anda elimin ayağımın canı çekildi. Karanlık güçler, bugün bile açığa çıkarılmayan faili o gün belliydi. Derin devlet - karanlık güçler yapacağını yapmış, halka gözdağı vermek için bir aydını daha katletmişlerdi. Derin devlet diyorum, çünkü bu ülke de istihbarat teşkilatının ve emniyet güçlerinin ne denli örgütlü olduğunu biliyoruz. Yani birisinin faili bulun(a)muyorsa bu devletin bulmak istemediğinin sonucudur.
Cenazeye beş yüz bini aşkın insan katıldı. Buz gibi havada Çankaya’dan Karşıyaka Mezarlığı'na hayatımın en uzun yürüyüşüne katılmıştım. TBMM’nin önünden geçerken bir grup Meclis'e karşı tacizde bulundu, bir kesim karşı çıktı. Öfke çok büyüktü. Ama işin doğrusu o büyük kitlenin geçen süre içerisinde faillerin bulunmamasına karşın suskun kalışını hala anlayabilmiş değilim. Çünkü eğer o kitle, o büyük kalabalık ısrarcı olsa idi devlet katil(ler)i mutlaka açığa çıkarmak zorunda kalırdı. Ama o günkü öfke akşam yerini suskunluğa bırakınca sözüm ona failler bulun(a)madı, sıkça atılan “Kanı yerde kalmayacak!” sloganı hala havada asılı duruyor.
Tamda gericiliğin istediği şekilde zaman içerisinde aydınlar ve demokrasi güçleri kabuğuna çekilip sessizliği tercih edince, gericiliğin yolunda bulunan dikenler temizlenmiş olmasından ötürü bu ülkede Gülen’inden tutunda onca şeriatçı yobaz klik palazlanarak geliştiler.
Uğur Mumcu tamda bu günleri işaret ettiği içindir ki; halkın aydınlanmasını, gerçekleri görmesini engellemek için gözdağı verilmekiçin katledilerek korku iklimi yarattılar.
Abdi İpekçi’si, Bahriye Üçok’u, Musa Anter’i, Metin Göktepe’si, Ahmet Taner Kışlalı’sı ve daha niceleri bu gerekçeyle katledildiler.
Vuruldunuz ey güzel canlar, sizleri ne unutacağız, ne unutturacağız!...
Anılarına saygıyla…